Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Serhat Ünal, kış mevsiminde görülme sıklığı artan gribin yaşlılarda ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini, hatta ölümcül olabileceğini belirtti.
Prof. Dr. Ünal, TİHUD tarafından Antalya'da gerçekleştirilen ve yarın sona erecek olan 10. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi'nde değerlendirilen konulara ilişkin bilgi verdi.
Havaların soğumasıyla birlikte kapalı yerlerde daha fazla zaman geçirilmesine bağlı olarak solunum yoluyla bulaşan grip ve nezle gibi enfeksiyon hastalıkları oranlarında da artış olduğuna dikkati çeken Ünal, her iki hastalığın belirtilerinden söz etti.
Nezleye yol açan ''rhino'' virüsünün burun mukozasında çoğalarak hapşırık, burun akıntısı, ateş, halsizlik ve bitkinlik yaptığını belirten Ünal, bu hastalıkta ateşin fazla yükselmediğini ve kas ağrısının olmadığını kaydetti.
Gribe yol açan ''influenza'' virüsünün ise hem boğaz ve burun mukozasında hem de akciğerde çoğaldığını anlatan Ünal, ''Bu hastalıkta hapşırık, öksürük, 40 dereceyi bulan ateş, halsizlik, bitkinlik ve çok şiddetli kas ağrısı görülür. Nezle ve gribi klinik olarak ayırt etmek biraz zor olabilir. Ancak influenza virüsünü gösteren özel testlerle ayrım yapılabilir. Nezle, kendiliğinden 2-3 gün içinde iyileşebilir. İstirahat, bol sıvı, dengeli beslenme ve ateş düşürücü ilaç nezle için yeterlidir. Gribin ise daha ciddiye alınması gerekir'' uyarısında bulundu.
Ünal, kış mevsiminde görülme sıklığı artan gribin yaşlılar için ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkati çekerek, ''Akc seo iğerde çoğalıp zatürreye yol açması ve başka mikroplara zemin hazırlaması nedeniyle gribin özellikle 65 yaş üstündekilerle, akciğer, kalp, böbrek, karaciğer ve şeker hastalığı olanlarda ve kanser tedavisi görenlerde ölümcül bile seyredebilir'' diye konuştu.
Gripte yatak istirahati, ateş düşürücü ilaç, bol sıvı, doğru beslenme ve virüsün çoğalmasını önleyen ilaçların alınmasının faydalı olduğunu dile getiren Ünal, grip mevsimi geldiğinde toplu yerlerde az vakit geçirilmesi, el temizliğine dikkat edilmesi, aksıran ve hapşıranlarla öpüşülmemesi, iyi beslenilmesi ve hapşırmaya başlanıldığında maske takılması önerilerinde bulundu.
-''AŞI YAPTIRILMALI''-
Ünal, bu tür önlemlerin dışında gribe karşı en iyi korunma yönteminin aşı olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Her yıl tekrarlanması gereken grip aşısı, çocukluk döneminde belirli bir takvime göre yapılıp tamamlanan aşılardan farklıdır. Çünkü yıl içinde genetik yapısında değişiklik meydana gelen grip mikrobu, geçen yıl için hazırlanan aşıda bulunmayabilir. Her yıl hangi virüsün salgın yapacağı DSÖ tarafından belirlenir. Bunun için de nisan veya mayıs aylarından itibaren sık görülen virüsler tespit edilir. A grubu virüslerden 2'si, B grubu virüslerden de biri seçilerek aşı üreten bütün firmalara bildirilir. Aşı firmaları da bu yıl için DSÖ'nün bildirdiği veriler doğrultusunda yeni aşılar ürettiler. Bu yıl gribe karşı koruma sağlanmak isteniyorsa bu yeni aşıdan yaptırılması gerekir.
Bu yıl içinde ilgili virüslerden biriyle karşılaşılması halinde aşı yüzde yüz koruyuculuk sağlayabilir, bunlara benzer, yakın akrabalığı olanlarla karşılaşılması halinde ise yüzde 50-90 arasında bir korumaya sahip olunabilir. Her yıl grip aşısı olanlarda bağışıklık oranı artar. Çünkü farklı virüs tiplerine karşı koruyuculuk sağlanmıştır. Aşı risk grubundakilerde hastalığı yüzde yüz engellenmemişse bile, ölüm oranını azaltır ve hastalığın hafif geçmesini sağlar.''
Grip aşısının Ekim ayı sonuna kadar yaptırılabileceğini ifade eden Ünal, ''65 yaş üstündekiler, akciğer, kalp, böbrek, karaciğer ve şeker hastalığı olanlar, kanser tedavisi görenler, kritik görevlerdekiler ve sağlık çalışanı gibi hastalığı başkalarına bulaştırma riski olanların mutlaka grip aşısı olmaları gerekir'' dedi.
Ünal, grip aşısının yumurtada üretildiğini, yumurtadan geçen proteinlerin tamamen arıtılamadığı için bu besine karşı alerjisi olanların grip aşısı yaptırmaması gerektiğini vurgulayarak, ''Bir süre önce hücre kültüründe üretilmeye başlanan grip aşısı yumurtaya karşı alerjisi olanlara da uygulanabilir. Ancak bu aşının daha toplu üretimine tam anlamıyla başlanmamıştır'' diye konuştu.
-VİTAMİNLERİN YAŞAMIMIZDAKİ YERİ-
Kongrede sunum yapan hekimlerden Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Gül Öz de yaptığı konuşmada, vitamin ve minerallerin metabolizma için gerekli maddeler olduğunu belirterek, sağlıklı olmak, vücut fonksiyonlarını devam ettirmek ve büyümeyi sürdürmek için bu maddelerin küçük miktarlarda alınmasıyla mümkün olduğunu bildirdi.
Vitaminlerin, vücutta kimyasal reaksiyonların hızını ayarlamaya yardımcı bir grup organik madde, minerallerin ise kemiklerin ve yumuşak dokuların önemli bir elemanı olan doğal, organik olmayan bir madde olduğunu anlatan Öz, şu bilgileri verdi:
''Vitaminler doğrudan enerji kaynağı değil günlük gıdalarla alınan besin ögeleridir. Günümüzde, yetişkinlerin çoğu besleyici bir diyete rağmen gıdalardaki vitamin ve minerallerin vücut tarafından yeterli emilemediği veya kullanılamadığı düşüncesiyle vitamin desteği kullanmaktadır. Oysa normal yemek düzeninde, bu destek ürünlerini yüksek dozlarda almak hem faydasız hem de tehlikelidir. Bir hastalık veya eksiklik söz konusu değilse 'mega dozlarda' vitamin alımına gerek yoktur ve böyle bir kullanımı doktorlar da önermezler. Bir vitaminin aşırı yüksek dozda alınması, başka bir vitaminin miktarı normal olsa bile kullanımını engelleyebileceği için her vitaminin dengelenmiş düzeyleri izlenmelidir.''
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülay Sain Güven de sigara ve alkol kullanımın zararlarına ilişkin bilgi verdi.
Güven, genellikle alkoliklerin, alkolik olmayanlara göre daha çok sigara içtiğini, sigara içenlerin de daha çok alkolik olduğunu belirterek, sigara içilmesi ile alkol kullanımı arasında davranışsal bir ilişkinin söz konusu olduğunu dile getirdi. Güven, ''Ayrılmaları zor. Çünkü alkol, nikotinin neden olduğu haz etkisini artırıyor bu da alkollü içkiler içerken daha çok sigara içilmesine neden oluyor. Hem nikotin hem etanol beyinde, bağımlılığın altında yatan pozitif güçlendirmede rol oynayan dopaminin konsantrasyonunun artmasına neden oluyor'' dedi.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler, gebelik döneminde görülebilecek iç hastalıklarının anne adayı ve bebek için çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkati çekerek, ilaçların mutlaka hekim kontrolünde kullanılması gerektiğini söyledi.
Kategori : GÜNCEL